Konya Bilim Merkezi İlimge

Çatışma Kuramı ve Eşitsizlikler Arenası Toplum

 Umutcan Uzuntaş
 6 dk  464

Bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu aktif yapı toplum olarak tanımlanır. Bu sosyal yapı birtakım dinamikler ile bir örgü şeklinde ilerler ve gelişir. Peki, bu gelişimi ve ilerleyişi harekete geçiren ne olabilir?

Yakın dünya geçmişinde yaşanan olaylar sonrasında, toplum bilimi kuramcıları, toplumu harekete geçiren bu olguyu anlamlandırmak istediler. O tarihlerde ortaya atılan görüşler günümüzde üzerinde çalışılmaya devam edilen veya geçerliliğini koruyan kuramlar haline geldiler. Ancak toplum fikrini dayandırdıkları olgu bağlamında bir ayrışma söz konusuydu. Toplumsal çatışma veya çatışmacı yaklaşım kuramcıları farklı olarak eşitsizlik, çıkar ve rekabet gibi kavramlar üzerinden bir yöntem geliştirdiler.

Kuram, temel bir düşünce üzerinden ilerler ancak farklı yorumlar ve bakış açıları dolayısıyla bütüncül bir yapıya sahip değildir. Her kuramcı kendi bakış açısıyla toplumu ele aldığı için dağınık bir görüş havuzu bulunmaktadır. Ayrıca kuramın temsilcisi olmamasına rağmen görüşlerinde başvuran, kurama yönelik dolaylı yoldan açıklamalar getiren düşünürler bulunmaktadır. Örneğin Max Weber, birey davranışlarının psikanalitik çatışmalarından söz etmektedir. Onun da dünyayı ve yaşamı anlamada bireysel bakış açıları çatışmalarının etkilerine yönelik görüşleri olan Friedrich Nietzsche’den etkilendiği söylenmektedir. Ancak bu düşünürlerin görüşleri, tam anlamıyla kuramı işaret etmemekle birlikte onu yadsımadığı da bir gerçektir.


Bunların dışında kuramın George Simmel ve Karl Marx gibi oldukça önemli savunucuları da bulunmaktadır. Simmel’in duruşu, genel kanının aksine, çatışma olgusunun toplum için büsbütün bir olumsuzluk anlamına gelmeyeceği yönündedir. Örnek olarak ortak bir düşmana karşı birleşen ve bütünleşen bir topluluklar kümesini düşünülebilir. Dış çatışma olgusu, dayanışmayı ve işleyen bir toplumu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum toplum üyelerine bütünleşik bir bilinç kazandırmaktadır. Bu yaklaşımda karşıtlık ve çatışma olgusu farklı bir açıdan ele alınmıştır. Marx ise çatışma kavramını eşitsizlikler, çıkar savaşları ve sınıfsal toplum üzerinden işlemektedir. Bilindiği üzere Marx'ın görüşleri, Sanayi Devrimi’nin olumsuz yönlerinden etkilenilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfının sömürülmesi, çocuk yaşta kişilerin çalışmaya zorlanması, varlıklı ve yoksul kesim arasında oluşan uçurum ve dahası Marx’ı bu görüşlere itmiştir. Yaptığı çalışmalarda toplumda her zaman bir sınıf ayrımı ve çatışması olduğunu öne sürmüştür. Üretim araçlarını elinde bulunduran ve sayıca az olan üst tabakanın, sayıca çok olan ancak güç yönünden zayıf olan alt tabakayı sömürdüğünü ileri sürmüştür.

Öncelikle çatışma, sosyolojik bir kavram olarak iki birey veya birey kümeleri arasında, birinin düşünce ve eylemlerini devre dışı bırakma çabası olarak tanımlanabilir. Çatışma kuramcıları temel olarak topluluklar arası ilişkilere odaklanırlar. Güç ve kaynakların nasıl dengesiz olarak dağıldığını, toplumsal normların ortaya çıkışını ve etkilerini araştırırlar. Çatışma olgusunu toplumun temeli olarak görür ve neden olarak da eşitsizlik durumlarını gösterirler. Bu, herhangi iki küme arasında olabilir: zenginler, fakirler; kadınlar, erkekler; ırklar, sınıflar şeklinde çeşitlendirilebilir. Ana fikir, her zaman en az iki topluluk arasında eşitsizlik olacağı, bir taraf olumlu etkilenirken diğer tarafın da olumsuz etkileneceği yönündedir. Bir tür çıkar mücadelesi olarak da açıklanan bu durumda genellikle üst tabaka yani güç sahibi bireyler kazançlı çıkmaktadır. Burada Marksist görüşün öne sürdüğü sınıf çatışması ve diğer çağdaş kuramcıların oluşturduğu çıkar çatışması anlayışı öne çıkmaktadır.

Kurama göre bu düzeni oluşturan da yine toplumun kendi üyeleri yani bireylerdir. En başta toplumsal yapılar, kıt kaynaklar ve bunlar üzerinden çıkan çıkar çatışmaları ile inşa edilir. Kaynak elde etme çabası birey kümelerini rekabete ve mücadeleye iter. Sonrasında bu düzen, güç ve kaynakların eşitsiz dağılımına bağlı olarak şekil alır. Bir anlamda kusurlu geliştiği de söylenebilir. Zamanla bireyin, kendi oluşturduğu yapı ile arasındaki bağ kopar. Ancak çatışma bitmez ve yaşamın özünde yer almaya devam eder. Güçlü olan kesim gücünü korumak ve artırmak, zayıf olan kesim de eldekinden fazlasını kazanmak için düzeni sürdürür. Dolayısıyla kuram, tüm bu mücadele ağını işaret ederek toplumun uyum ve uzlaşı üzerine değil, çatışma üzerine oturduğunu ileri sürer.


Toplum biliminin ana kuramlarından sayılan çatışmacı yaklaşımın, yapısal işlevci yaklaşım ya da kısaca işlevselciliğe karşı olarak ortaya konduğu söylenebilir. İşlevselciliğin öne sürdüğü uyum, denge ve devamlılık üzerine inşa edilen toplum düşüncesi burada reddedilir. Yerine mücadeleci, rekabetçi ve eşitsizlik üzerine kurulu çatışmacı toplum düşüncesi kabul edilir. Yine işlevselcilik için önemli ve bütünleştirici olarak yorumlanan toplumsal normlar çatışmacılar için farklı algılanmaktadır. Onlar için bu normlar, güç sahiplerinin meydana getirdiği ve belli bir kümenin çıkarlarını koruyan unsurlardır. İki kuram arasında net bir ayrım söz konusudur. Ancak bu iki uç nokta sosyoloji alanının ana kuramları olarak geçerliliklerini korumaktadır.

Son olarak, çatışma kuramına yöneltilmiş birçok eleştiri de bulunmaktadır. Örneğin yaklaşımın, çatışma olgusunu temel aldığı için aile ve toplumdaki düzen ve sürekliliği açıklayamayacağı söylenmiştir. Her ne kadar Simmel’in dayanışma düşüncesi olsa da ortada bir düşman veya rakip olmayan durumları açıklamakta zorlanacaktır. Ayrıca kurama göre toplum, kaçınılmaz bir süreç takip etmekte, dolayısıyla öngörülebilir bir tarihsel ilerleme ortaya koymaktadır. Bu anlayış toplumun ilerleyişine yönelik birçok eleştiri yapılmasına sebep olmaktadır. En genel olanlarından biri ise yaklaşımın, toplumsal düzenin temelindeki nedensellik ilişkileri için bir sebebi, yani tek bir olguyu baz almasıdır. Ancak tüm eleştirilere rağmen yaklaşım, günümüzde de değerini korumakta, ana kuramlardan biri olarak üzerinde çalışılmaktadır.

#Max Weber #Friedrich Nietzsche #George Simmel #Karl Marx #Çatışmacı Kuram
1
0
0
Kaynakça

Bahar, H. İbrahim. Sosyoloji. USAK Yayınları: Ankara, 2009.

Simmel, George. Modern Kültürde Çatışma. Çev. Tanıl Bora & Nazile Kalaycı & Elçin Gen. İletişim: İstanbul, 2006.

Turner, S. Bryan. Klasik Sosyoloji. Çev. İdil Çetin. İletişim: İstanbul, 2014.

Wallace, A. Ruth & Wolf, Alison. Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. Çev. Leyla Elburuz ve M. Rami Ayas. Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2012.


BENZER MAKALE
Simgesel Etkileşimcilik ve Toplumsal Benlik

Simgesel Etkileşimcilik ve Toplumsal Benlik

Toplum düzeyinde “şey”lere yani yaşam döngüsünde karşımıza çıkan nesnelere anlam...

Konyalı Hıristiyanlar ve Marunilik

Konyalı Hıristiyanlar ve Marunilik

Maruni cemaatinin kurucusu Aziz Marun’dur. 4. yüzyılın ortalarında Suriye'de doğan Marun, davet çalışmalarıyla...

D’Hondt Sistemi

D’Hondt Sistemi

D'Hondt sistemi, seçimlerde kullanılan seçim yöntemlerinden biridir. Bu sistem, birçok ülkede,...

Etruria Bölge Halkı: Etrüskler

Etruria Bölge Halkı: Etrüskler

Etrüskler, M.Ö. 9. yüzyılda Tiren Denizi'nin kuzeyindeki Etruria bölgesinde, bugünkü...

Kültür Endüstrisi: Kültürel Üretim ve Tüketimin Yeni Yüzü

Kültür Endüstrisi: Kültürel Üretim ve Tüketimin Yeni Yüzü

Kültür endüstrisi, sanat, edebiyat, film, müzik, yayıncılık, tiyatro gibi alanlarda üretilen ve...

Kültürel Eleştiri ve Toplumsal Dönüşümün Kaynağı: Frankfurt Okulu

Kültürel Eleştiri ve Toplumsal Dönüşümün Kaynağı: Frankfurt Okulu

Frankfurt Okulu'nun kökenleri, 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde Max Horkheimer önderliğinde...

Biz ve Onlar: Toplumsal Kimlik Kuramı

Biz ve Onlar: Toplumsal Kimlik Kuramı

Herkesin tuttuğu bir takım, desteklediği bir ideolojik grup veya benzeri bir oluşum vardır. Peki kendinizi bu oluşumlarla...

Planlanmış Davranış Teorisi

Planlanmış Davranış Teorisi

Birey davranışları uzunca zamandır çözmeye ya da anlamlandırmaya çalıştığımız bir olgudur. Toplumu doğru...

Gösterişçi Tüketim

Gösterişçi Tüketim

Kişinin çevresine statüsünü göstermek veya satın aldıklarıyla itibar kazanmak amacıyla yaptığı...

İbn Haldun ve Asabiyet Kavramı

İbn Haldun ve Asabiyet Kavramı

İbn Haldun, Hicri 732 (1332) yılında Tunus’ta dünyaya gelmiştir. Kendisi, hayatının çok büyük...

ANASAYFA
RASTGELE
KATEGORİLER
POPÜLER
EN YENİLER